TMMOB DÜNYA GIDA GÜNÜ SEMPOZYUMUNU, “YAŞAM VE GELECEK İÇİN GIDA HAKKI” TEMASI İLE GERÇEKLEŞTİRİLDİ

12.10.2024

TMMOB Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odaları tarafından ortaklaşa düzenlenen TMMOB Dünya Gıda Günü Sempozyumu “Yaşam ve Gelecek İçin Gıda Hakkı” temasıyla 12 Ekim 2024 Cumartesi günü Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Sempozyumun açılışında Sempozyum düzenleyicisi Odalar adına ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi SUİÇMEZ,  TMMOB adına TMMOB Yönetim Kurulu II. Başkanı Ekrem POYRAZ ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) adına Gıda Güvenliği Uzmanı Keigo OBARA birer konuşma yaptılar.

TMMOB Dünya Gıda Günü Sempozyumunda 1.Oturum TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar ÜZÜMCÜ’nün oturum başkanlığında gerçekleşti. Bu oturumda Dr. Burhan ÖZALP "Tarımsal Üretimin ve Tüketimin Dönüşümü", İbrahim Uğur TOPRAK "Gıda Güvencesi ve Gıda Hakkı", Dr. Ali UĞURLU "Sağlıklı Suya Erişim ve Su Hakkı" ve TARGET Başkanı Prof. Dr. Cemal TALUĞ "Gıda Hakkına Etik Bakış" konu başlıklarında sunumlar yaptılar.

2. Oturum TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim AKYÜREK’in oturum başkanlığında gerçekleştirildi. Bu oturumda: Okul Yemeği Koalisyonu'ndan Hülya DARAN DEVECİ "Öğrencilerin Yeterli ve Nitelikli Gıdaya Erişim Hakkı" , TÜMKÖYSEN’den Lokman IŞIK "Üretici Açısından Gıda Hakkı", Tüketici Hakları Derneği Başkanı Ergün KILIÇ "Tüketiciler Açısından Gıda Hakkı" ve Eskişehir Kadın Çiftçiler Derneği Başkanı Münevver KEPENEK "Kadın Emeği ve Gıda Hakkı" konu başlıklarında sunumlar yaptılar.

Her oturum sonrasında düzenlenen soru-cevap bölümünün ardından forum bölümüne geçildi. Bu bölümde katılımcılar “Yaşam ve Gelecek için Gıda Hakkı” konusunda görüşlerini paylaştılar.

2024 yılı TMMOB Dünya Gıda Günü Sempozyumu kokteyl ile sona erdi.

Sempozyumun açılışında TMMOB Yönetim Kurulu II Başkanı Ekrem Poyraz şöyle konuştu:

Değerli Oda Başkanlarım,
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün Değerli Temsilcisi,
Değerli Meslektaşlarım,
Değerli Konuklar,
TMMOB Yönetim Kurulu adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. 
Birliğimiz bünyesindeki 3 odamızın TMMOB adına her yıl birlikte düzenlediği Dünya Gıda Günü Sempozyumu’na hepiniz hoş geldiniz. 

“Yaşam ve Gelecek İçin Gıda Hakkı"” temasıyla hazırlanan bu anlamlı etkinliğe emek veren tüm odalarımıza, yöneticilerimize ve elbette sempozyum boyunca görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına birliğimiz adına teşekkür ediyorum.

Bildiğiniz gibi Dünya Gıda Günü, dünya çapındaki yoksulluk ve açlık sorunu hakkında farkındalık yaratma amacıyla kutlanıyor. 
Üç Odamız tarafından her yıl gıda gününde düzenlenen bu etkinlikte ise gıda sorununa ilişkin farkındalık yaratmanın yanı sıra, bu alanda sorunlara neden olan sınıfsal ve sistemsel dinamikleri de ortaya koymaya çalışıyoruz.

Dünya Gıda Günü, Dünya Su Günü ve Dünya Gıda Güvenliği Günü vesileleriyle şimdiye kadar savunduğumuz ‘Gıdaya ve suya erişim temel bir insan hakkıdır’ söylemini mesleki sorumluluklarımız gereği tüm toplumla sürekli paylaşıyoruz.

Değerli Konuklar,
2015 yılında Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen “Sürdürülebilir Kalkınma” hedeflerinden biri olan “2030 Yılına Kadar Açlık Sorununu Ortadan Kaldırma” girişimi ne yazık ki ulaşılabilir olmaktan tamamıyla çıkmış durumda.

Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan raporlara göre 2023 yılında dünya genelinde yaklaşık 733 milyon insanın açlık çektiğini ortaya koydu. 
Dünya nüfusunun yüzde 9,1'ine denk gelen bu sayı, açlıkla mücadelede 2021 ve 2022 yıllarına oranla kayda değer bir değişiklik olmadığını gösteriyor.
Sadece bu kadar da değil, yine birleşmiş milletler raporlarına göre dünya nüfusunun yaklaşık %30’u yani 2,3 milyar insan orta ve ciddi düzeyde gıda güvensizliği yaşıyor.
Dünya Bankası’nın yakın zamanda yayınladığı raporlara göre 2023 yılında dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde enflasyonda özellikle de gıda ürünleri enflasyonunda çok ciddi bir artış yaşanıyor. 

Bu artış özellikle yoksul ülkelerde ve Türkiye gibi kriz içindeki ülkelerde çok çarpıcı boyutlarda.
Yine Dünya Bankası raporuna göre ülkemiz yıllık reel gıda enflasyonunun en yüksek olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. 

Gıda fiyatları dünya genelinde düşüş eğilimi gösterirken, ülkemizde ekonomik ve politik nedenlerle sürekli artması, sosyal sorunları da beraberinde getirmektedir.
Gıda harcamaları, hane giderleri içinde büyük bir bölümü oluşturduğu için, gıda enflasyonu, dar ve sabit gelirli kesimleri çok daha fazla etkilemektedir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de belirtildiği gibi, insanların temel gereksinimi olan gıdanın eşit ve adil dağıtılmadığı bir dünya güvenli değildir. Yaşamak nasıl bir insan hakkı ise sağlıklı, güvenli ve yeterli gıda ile temiz suya, kolayca ve sürdürülebilir bir biçimde ulaşabilmek de bir insan hakkıdır. Bunu sağlamak kamu otoritelerinin en önemli görevlerinden biridir. Gıdaya erişim bir sorun ve endişe kaynağı olmaktan çıkarılmalıdır. En temel ve ertelenemez ihtiyaç olan gıdanın, herkes için kolayca, yeterince, sürdürülebilir şekilde ve ekonomik olarak erişilebilecek duruma getirilmesi zorunludur.

Değerli Konuklar,
Bu acı tablo ülkemiz için bir utançtır. 
Her geçen gün artan fiyatlar sağlıklı beslenme ve yaşam hakkımızı elimizden alıyor. Ne yazık ki giderek zorlaşan ekonomik koşulların bu faturası en çok da çocuklarımıza yani geleceğimize kesiliyor.

Bakınız, bugün eğitim alanındaki en temel sorun yetersiz beslenme ve temiz suya erişimdir. Türkiye’de bugün her dört çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. Bunun ne demek olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Yetersiz beslenme, akademik başarıdan tutun da fiziksel gelişime kadar çocuklarımızın yaşamını etkiliyor.

Geldiğimiz noktada artan ekonomik krizin ve eğitimde piyasalaşmanın yarattığı bu yükü, veliler kendi örgütlü mücadelesiyle ”ücretsiz okul yemeği” mücadelesi vererek hafifletmeye çalışıyor.
Unutmayalım, bir ülkede çocuklar ölüyorsa, açlıkla yüz yüze geliyorsa, beslenemiyorsa o ülkenin geleceği bir hiçtir. O ülkenin geleceği karanlıktır. Bu yüzden gıdaya erişim, sağlıklı beslenme en öncelikli insan haklarındandır.

Değerli Konuklar,
Biliyoruz ki yoksulluk ve açlık kader değildir, açlık ve yoksulluğun, yaşam hakkını ihlal eden, yıkıcı ve insanlık dışı kapitalist sistemin ekonomik adaletsizliğinin bir sonucudur. 
Uluslararası şirketler ve taşeronları, yüzlerce çeşit ticari marka adı altında Dünya’nın gıda kontrolünü ellerinde tutmakta, kontrollerini sürdürmek için akıl dışı uygulamaları ülkelere ve üreticilere dayatmaktadır. 

Tarım, tohumculuk, toprak gibi alanlarda birbiri ardına yapılan yasal düzenlemeler tarım ve gıdanın piyasalaştırılmasına, doğal kaynakların yağmalanmasına neden olmaktadır. 

Gıda alanındaki özelleştirmeler, kamu kurumlarının tasfiyesi veya işlevsizleştirilmesi, KİT’lerin yabancı sermaye veya yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilmesi gibi uygulamalarla bir talan süreci devam etmektedir. Bu süreç köylülerimizi olduğu gibi kentlilerimizi de yoksullaştırmakta, halkımızın açlık sınırına hızla yaklaşmasına neden olmaktadır.

Değerli Konuklar,
TMMOB ve bağlı odalarımız 70 yıldır olduğu gibi bu yıkım politikasına karşı hukuki ve toplumsal mücadele yürütse de ülkemizin tarım alanları hızla daraltılıyor. 
Tarım alanlarının madenciliğe, imara ve sanayi tesislerine açılması ile gıda hakkı, yani gıdaya erişim zorlaşmaktadır. Tarımsal faaliyet dışına çıkarılan her toprak parçasıyla, tarımda yeterliliğiniz azalmakta bu da o ülkenin gıda egemenliğinin kaybolduğu anlamına gelmektedir.

Bugün egemen olan kapitalist/endüstriyel gıda sistemi, üretimden tüketime, üretim alanından tüketim alanına, üretim ilişkilerinden tüketim ilişkilerine gıda sistemini bir rant, sömürü ve tüketim ilişkisi olarak örgütlemektedir. Ülkelerin gıda bağımsızlığı ve egemenliğini şirket egemenliği olarak uygulamakta, sağlıklı gıda üretiminin adil koşullarını ortadan kaldırmakta, gıdayı bir meta olarak görmektedir.

AKP uyguladığı politikalarla ve çıkarttığı yasalarla köylülerin yüzyıllardır ortak mülkiyet olarak kullandıkları otlaklarına, meralarına, yaylaklarına yasa zoruyla el koymuş, şirketlere satışının önünü açmış, köylülerin kullanımına kapatmıştır. 

Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile köylüyü zorla toprağından ederek, bitkisel üretim ile hayvan yetiştiriciliğini birbirinden ayırarak küçük üreticilerin ölüm fermanını yazmıştır. 
Bütünşehir/Büyükşehir yasasıyla köyleri mahalle yapıp ortak mülkiyetlerine el koymuş, ülkenin neredeyse tamamını maden arama sahasına dönüştürmüştür.

Uygulanan neo-liberal politikaların tamamı köylüleri/çiftçileri tarımsal üretimi bırakmaya zorlamaktan öte bir şey değildir. Üretiminden hızla uzaklaştırılan milyonlarca çiftçi, şehirlerde olmayan bir geleceğin peşine sürüklenmektedir. Bu da zaten olmayan ekonomik ve siyasi bağımlılığı daha da artırmakta ve ekonomiyi kırılgan hale getirmektedir. 

Değerli Konuklar,
TMMOB olarak; gıdaya ulaşmanın temel bir hak olduğunu her fırsatta vurguluyoruz.
Gıda egemenliği kavramına sahip çıkıyor ve bunu ulusların tarım, hayvancılık, depolama gibi gıda kaynaklarını belirleme ve yönetme hakkı olarak tanımlıyoruz. 
Halkımızın herkes gibi sağlıklı, kültürel açıdan uygun ve sürdürülebilir gıdaya ulaşma hakkı olduğunu savunuyoruz.

Yine nitelikli ve yeterli beslenmede gıda çeşitliliğinin önemli olduğunu söylüyor ve bunun da ancak yerli çiftçi, yerel tarım ve yerli üretim ile sağlanabileceğini, köylü ve tüketiciden yana olan yasalar yürürlüğe sokulması gerektiğini söylüyoruz. 

Halkların gıdaya erişme hakkı, ellerinden alınamaz, satılamaz ve devredilemez bir haktır. Bu eksende insan yaşamında, besin kaynaklarından yani gıdadan daha önemli bir şeyin olmadığını biliyoruz. 

Gerçekçi öngörüler ile planlamacı, yatırımcı, mühendis ile köylünün omuz omuza çalışacağı bir zemin üzerinde, üretimi yeniden organize eden, üreticiden tüketiciye doğrudan bir beslenme zinciri kuran, emek eksenli ve dayanışmayı arttıracak yeni bir yapı, ülkemiz insanı, ülkemiz tarımı, kırsal hayat ve tüketici sağlığı açısından en acil gereksinimdir.

Değerli Konuklar,
Sözlerime son vermeden önce bir kez de burada, meslek örgütümüz TMMOB’nin 70. Yılını kutlamak istiyorum. 70 yıldır inatla, umutla, bilim ve tekniğin ışığında halkın yaşadığı her darboğazda, her zorda çekinmeden taşın altına koyan siz meslektaşlarımın o eşsiz emeğine bir kere daha teşekkür etmek istiyorum. İmkanlarıyla okuduğumuz, yetiştiğimiz bu topraklarda eşit, özgür, insan onuruna yaraşır bir gelecek için mücadele etmek, mesleğimizin en önemli sorumluluğudur. Bu bilinç ve sorumlulukla, nice mücadele yıllarımıza.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.